bize göğün mavi olmadığını bellettiler, inandık
karalığın ve karanlığın üzerimize eşkıya yürüyüşü
ve körelmiş bir bıçağı boğazımıza vuruşu, bunu gördük
halbuki sevgiler sarmalıydı boynumuzu
bir sıcak dudak ve ince parmaklar
ölü eti yiyoruz
bütün eve gitme yollarından nefret ettik
sokaklara basan ayaklardan
havada asılı kalan seslerden
ve yüzümüze değen gözlerden
hepsini bir çuval içinde yardan aşağı atmak diliyoruz
ve bir kere
yalnızca bir kere hiçbir şey düşünmeden
ağrı çekmeden, kaygılanmadan
öylece tavanı izlemek rahmına muhtacız
bütün gökler birleşti, bütün nehirler aynı yere akıyor
her şey olması gerektiği gibi
yüz bin kırık dal ve öldürülmüş birçok şey
kedi köpek ağaç nehir insan falan
bir zamanlar ellerimizde tuttuğumuz o şerefli günlerin anısı
hani mış gibi yapmayı bilmediğimiz ve utangaç olduğumuz zamanlar
şimdi sevgi dolu gözyaşının hançeresinde gizlenen ihanet
güzel sözlerin içindeki kötülük
bir öpüşün sıcaklığına saklanmış akrep
ve kente yeterince ait olamamışlığın laneti
avuçlarımızın içinde bir leke gibi duruyor
seviyoruz ya hani öyle çocuklar gibi
hani bir elimizde şeker bir elimizde limonata tutar gibi
bin kez yanlış yapıp yine de aynı yere koşar gibi
bin kez tövbe bozup yine günah işler gibi
öyle seviyoruz işte kocaman insanlar gibi
halbuki bir tek annelerimiz seviyor bizi
ve bütün renkler onlardan geliyor bir de topraktan
biz seviyoruz, biz vuruluyoruz, mıhlıyorlar tam gönlümüzün çatından
yine durmuyoruz işte, delilik dediğin başka nedir ki
inanç, bin kere göklere inanıp bin kere kırılmak değil mi
herkes korkar bir gerçeğin simsiyah varlığından
herkes tutmak ister korkak bir yalanı
avunarak bir tesellinin sahteliğinde
sırtını bir duvara yaslamak ister herkes
insana değil
ama insan insana rağmen yaşıyor
çünkü o balçık değil çamur
çünkü kendi bakışlarından nefret ediyor aynada
yangını rahmet, öpüşleri aşk bilenler
bir kere daha bile isteye yanılmak rüzgarına binerek
yepyeni bir dünyayı kucakladık
zaman gelir geçer katı gerçek kalır ortada
kıt bir kalp kırık bir akıl ve yanılmış bir hayat
hepsi bir bir geçer caddelerden
uzatsan ellerin uzanmaz, koklamak istesen kusarsın
ki lağım fareleri lağımdan başka yerde yaşamayı bilmez
işte böyle zamanlar sessizce yavaşlıyoruz
usul usul kaçıyoruz eve doğru
bir gerçeğe daha tahammül etmemek için
ama ağrıma giden artık sevemiyor olmak
bir karıncaya bir arıya bir ağaca inanmamak
bir kadının dizine sorgusuz uzanmak
ve hiçbir şey beklemeden öylece ağlamak
güçsüz kalmak hakkını bir kere
bütün bu çamura, plastik tanrılara ve
insana rağmen bir kere elimde tutmak
ve göğü mavi bilmek