bir sabah zencefil yıkarken
üstümde sökülü duranı kendinden saymaya yanaşmazken yani dünya,
sana bacaklarımı yaşamaktan sarkıttığımı anlatmak istiyordum
uyanmamıştın
ve ben
ricacı mevzuatları yoka çekmek için
peşimde hızla koşanları vuruyordum.
say ki bütün zamanı aynı anda görecek kadar üstüm ben
ve yorganın kıvrımına sığacak kadar ince
say ki
kınalı taşlar sırtlanmayı
öfkeyle savaşmaktan yeğ tuttum
hem sen bilmiyor muydun sanki
bacaklarımı her gördüğümde yersiz kaldığımı;
o yerlerden aslen kovulmamak için kaçtığımı
ellerimi arkama sakladığımı, yasasızlığı hariç tuttuğumu
hem nasıl bilinmez
dudak büzüşümden, dinliyor gibi yapışımdan
esaslı bir ölüm için tüm bahisleri kapattığımdan
çünkü hesaplıdır düşmanın kudreti ve
taşanın devrileceği
hesaplanmıştır çoktan,
görünmekten kaçan bacaklarım
hesaplanmıştır,
barışacağım gün, silah tuttuğumdan
şimdi
Suyumu bulandıranlara hayretimi yok sayıyorum
adları bu, elleri bu, başları bunlar, yok sayıyorum
hem sen bilmez misin
bacaklarımı onlardan hariç tuttuğumu
yaşamaktan dışarı sarkıttığımı aslen
bir sabah zencefil yıkarken
sana bütün bunları anlatmayı arzuladığımı
bir yangında öleceğimi önceden hesaplayanları
ve bacaklarını yaşamaktan dışarı hiç sarkıtmamışları
yok sayıyorum
bir sabahtı,
sen uyuyordun
ben zencefil yıkıyordum hatta
kötürüm ihtiyarları düşünüyordum
ağzının ortasına vurmak istediğim gençleri
sonra saat başı bilmem kaç buçuk lira kazananları
gömlekleri ütülemeyi sevmediğimi
parmaklarımı göğe tutunca güçlü hissettiğimi
beni dansa kaldırmayan şarkılardan hoşlanmadığımı
bacaklarımı onlardan ayrı tuttuğumu
her gün apış arasından medet umdukları
rejimler gibi tıpkı
tapındıkları zalimi yok saydığımı
anlatmak istiyordum.
hem sen bilmiyor musun,
kendinden saymaya
yanaşmadı dünya
üstümde sökülü duranı.