Fetih ve istila üzerine insan ilişkilerinden toprak bütünlüğüne kadar modern dünyaya bir teklif öneriliyor. Yeşermek ve kurumak, kapatmak ve açmak, tecrit etmek ve algılamak üzerine bir ilişki biçimi sunuluyor. Bu ilişki biçimi toprağın kendiliğinden yeşeren kısmı ve biçimlendirilmesine rağmen toprağa bırakılmayan; ilaç, gübre ve inorganik her ne varsa toprağı alt üst eden bir uygulamaya maruz bırakıyor insanı. Fakat yine de toprak bitki veriyor. Doğru propagandaya dönüştü bile, toprak ürün veriyor evet ama sanayiye dönüşerek ürün veriyor artık, manipülatif.
Hata devam eder ve tabiat doğrudan, doğaldan ve sahihlikten uzaklaşmıştır. Yani bilgi gdo’lu ve inorganik, manipülatif ama yine de yayılımcı ve günü kurtarıcı hale gelmiştir.
Toprak sürülüyor; tarım makineleri, tarım ilaçları ve sûni gübre kullanılıyor; budama yapılıyor, yabanî otlarla mücadele ediliyor. Ekin ve toprağa bir müdahale biçimi kabul görüyor. İlimin bir noktadan çoğalması, biçimlenmesi de hatayı affedilir kıldı, bu şu demek kendinizi ötekinde haklı çıkardığınız her yayılma sizin için hak ediştir artık. Toprağı bellemek insanı bozmak ve eğiterek çıkarlarına feda etmek, sosyal bilimlerin boğucu gücü, çeldirici istilası, metinlerarası işgali, istilacı metin bir ahlak biçimine dönüşmüş durumda.
Yazının icadının istismarı
Baktığı tabiatta kendine yankı bulması gereken insanın bu vesileyle doğada kendine haberci kılanı aksetmesi, yani yansıtması karmaşık değildi. Mekanın sahibine dönüşünde, mekandan ve zamandan beri olana ulaşan İbrahim yalındı. Hakikat sadedir. Peki yazının aktarımında metinle karşılıklı etkileşime giren okuyucunun yansıması nasıl gerçekleşiyor. Topraktaki kurguyu dilde yaran ve istismar eden nedir? Lacan’ın, okuduğu edebiyat metninde kendini gören okurdan söz ettiğini aktarır Rita Felski. Feski’ye göre; metin, aynamızdır. Ayna bize bir görme biçimi vaat eder. Yanılsama hakikati yansıtma noktasında manipülatif ve kusurludur. Hazzımızı gıdıklayabilir. Edebiyat tüketim nesnesine dönüştürüldüğünde hazza odaklanır ve alıcısını arar, bilgiden ve doğallıktan uzaklaşmıştır yazının icadıyla insan. Niyete iktidar biçimi karışmıştır artık. Bu şu demek; ahlak biçimleri yazanın iktidarında şekillenir ve okuyucuyu kendiliğine dönüştürür. Buradaki kendilik fetih düşüncesiyle ve etkileşim içeriyorsa elbette buradan verimli bir karşılıklı manevi bir derinlik nüfus eder. Peki ya aksiyse? Yani etik değerin, hazzın ve hümanist bir algının, kurgu dolu yapay öğretilerin, paradigmaların ve seküler hırsların esaretinde bir metin okuyucuya ne vaat eder? Dönüşüm kuşatıcı olmuştur ve istila şeklini almıştır. Yazar bir tüccar gibi okuyucuyu alışverişe çeker ve metin “iyi niyetli” değildir. Buna modern dünya için Yahudi ahlakı diyorum ben.
Yahudileşme temayülünde metinler
Bir fikri ve kendini dayatmak biçimi Yahudileşme temayülüyle ilintili. Kendini dayatmak metin ve metin dışı insan tipinde empoze ve propagandaya dönüşür. Dil oyunları manipülatif bir kurguyu pekala hissettirmeden dayatabilir. Dayatır çünkü siz onlar gittiğinde tıpkı Kızılderililerin dediği gibi, onlar gittiğinde siz topraklarınızın küçüklüğü ile baş başa kalmışsınızdır. Ya da Filistin gibi her gün bir parçanız elinizden alınır, dil ve metin ile tüm dünyada haklı çıkan Yahudi algısı yazıyla kendini dayatmaştır bile. Halbuki manevi bir metin; bir insanı açmaya yani bitkinin toprağında kendiliğinden yeşerdiği gibi karşılıklı çoğalmaya ve tabiata dönüktür. Su olmak, doğurmak hep etkileşim ve besleyicilik içerir.
“Alımlama estetiği” kuramı metni dış dünyada bağımsız bir varlık olarak ele almak yerine onun ontik bütünlüğünün okuyucundan kaynaklandığını ileri sürerek metinsellik kavramına farklı bir bakış kazandırır. Alımlama estetiğinde “bütün bir metin yorumdan ibarettir. Yani metin bir nesne değil, okuma sürecinde yaşantılanan bir olgudur” Etkileşim tabilikten uzak bir gidişatı üstlendiğinde domino etkisi kaçınılmazdır. Doğru yola yanlış çıkılmaz.
Rita Felski’nin Edebiyat Ne İşe Yarar? adlı kitabında edebî metinlerin okuyucuda tanıma, şok, büyüleme ve bilgi üretme etkisi yaptığı savunulur. Dünyada değişen ahlak biçimi bozmak, yıkmak ve istila etmek üzerine bir yazın dünyası inşa ediyor. Artık ahlak biçimlerinin dönüştüğü bedenlerde bir “vahdet şoku” yaşanır da yazıyı ve okuyucuyu inşa edebilir mi? Bugüne kadar dünyanın gözleri önünde çocuklara bunu yapanların sosyal bilimlerdeki dil inşasına inanmak mümkün mü?
Şiir dilini kendi içinde kurarken sarih bir anlatımla yazarda ve okuyucuda olanı açığa çıkarmada ciddi bir dikkati barındırır. Propaganda ve algıya, dürtüselliğe, yatay olanın etkisinden sakınma noktasında farkındalığa açıktır. Teyakkuzdadır. Gerçek şiir fetheder, çoğaltır, tabiatı içinde barındırır. Biçilmeye ve ilaçlamaya gerek yoktur. Modern dünyaya ne kadar da uzak!