Her gün burada kalmaktan kanayan bu yara
Bir gün çıkmak için açık bırakılmış bir kapıymış
Çocukluğumun rüyalarından uyanırken
Komşunun köpeği sabaha kadar havlıyor
Sabah olunca kimsenin görmediği başaklar
İçini döküyor, dertlerimizden bir bereket
Kimse kendi yarasını dikemez
İdris peygamber diksin bu yarayı
İnsanın başkasıyla başlayan hikayesiyle
Bir elinde gül, diğerinde kan
Hangi dert beni kendime getirir
Hangi yara sağlam kılar unutulmuş kalbimi
Gergin bir yayın aldığı kuvvet
Okunu arar hangi güle fırlatmak için içini
Bir düşman beklerken uçsuz çölü gözleyenler
Kendilik çölünde düşman askerleri
Bayındır şehirlerin tükettiği buğday sarısı
Ellerim güzel mi, bembeyaz mı benim ellerim
Beni ovalarda var eden kaderim
Kederimdir beni dağ başlarına çıkaran
Bu hava bu yükseklik bu baş dönmesi
Ağlayarak geldiğimiz bu elden gidelim
Sorsunlar diye kendi kendine açılan bu yara
Sorgulansın diye küplerde kalan o buğday
Sorulacak diye sakındığım ne varsa
Paslı bir tel, ellerim ve dünyanın mültecisi