Sosyal medyanın henüz yazı dünyasında bir etkiye sahip olmadığı dönemlerde, derginin o iki kapağı arasında okuduğumuz metinleri hepimiz hatırlarız. Fiziki bir mekana gidilmiş, fiziki bir alışverişle dergi satın alınmış ve somut bir nesne olan dergiyle bir köşeye kıvrılıp, dünyaya karşı alternatif bir dünya bulmuş gibi ona yani dergiye kaçmışızdır. Bugünle mukayese edince on sene öncesinin kendine has ritüelleri var diyebiliriz. Bugünse bir internet sitesine girip yazı ve şiirleri kolay bir şekilde okuyabiliyoruz. Ücret ödeme yok, kaçış yok, farklı bir mekan yok. Yalnızca okumak. Bununla birlikte dünle bugünün mukayesesinde belirgin bazı farklar ve bu farkların edebi metin dolaşımını etkileyen sonuçlarının olduğunu görüyoruz. Burada dergileri değerlendirirken hareket noktası olarak, sosyal medyanın henüz dergilere taşmadığı, işgal etmediği dönemi kastediyorum ve bu yazıda biraz bu meseleye eğilmek istiyorum.
-Dergide gördüğümüz şair veya yazar tanrısaldır. Bir mabede girer gibi derginin iki kapağı açılır. Yüzünü ve sesini bilmediğimiz, yalnızca kelimeleriyle orada olan bir şair/yazarla karşılarız. Metin her şeydir orada.
-Şair/yazar, internette tanrı değil doğrudan insandır. Yüzünü biliriz, sesini biliriz. Yalnızca kelimeleriyle yoktur orada. Metin dışı birçok unsurla gelir.
-Dergide yayımlanan edebi eser, her ne kadar da şair/ yazarın en yoğunlaşmış hali de olsa, şair/yazarın biyografisini faş eden bir metin değil yüceleştiren bir metindir.Şair/yazarın o bilinmeyen şüpheli biyografisi her okurda farklı bir şekilde çeşitlenmeye başlar. Bu farklı biyografi biçimleri şair/yazarı okurdan ayırır ve daha kutsal bir yere doğru konumlandırır.
-İnternet sitesinde metin yayımlayan şair/yazar ise tam tersi, daha metni yayımlar yayımlamaz hikayesiyle, biyografisiyle oradadır. Okurun üzerinde değil, yanındadır. Metin bir yüceler yücesi değil, tam tersine okurla buluşmanın yeryüzüdür. Sitede metin yayımlayan şair/yazar, sosyal medyadaki ilgileriyle, öfkesiyle, neşesiyle oradadır. Sessiz ve yüzü olmayan, gülmeyen, hobileri ve yaşantısı olmayan o tanrısal yazar/şair yoktur orada.
-Mabed gibi girilen o dergilerin içerisinde gördüğümüz şair/yazar, orada bulunma durumuyla okurun gözünde, ahlaklı (doğruyu ve yanlışı ayıran), güvenilir, her şeyin farkında olan bir personadır. Dünyanın bütün hallerini çözmüş gibidir ve ahlakın öznesi olmaya meyyaldir. Yüceliğinin bir kısmı da buradan gelir.
-Sitede metin yayımlayan şair/yazar ise daha dün birileriyle tartışmıştır sosyal medyada. Hata yapmıştır, birisine küfretmiştir belki. Ahlakın öznesi değil kelimelerle bir şey yapabilmenin, farklı bir kavrayışın öznesidir. Hatta bazı şair/yazarlar dergiler dönemindeki prestijlerini sosyal medya ve internet döneminde yitirmiştir. Çünkü öznesi çözülmüştür büyük oranda. Gerçek olarak gördüğümüz şeyin, derginin iki kapağı arasında yer alan bir yakıştırmadan başka bir şey olmadığı görülmüştür.
-Dergideki şair/yazar; nazlı, bekleyen, seçen (para verilip alınan/ fiziki olarak bir mekana gidilip okunan) bir metindir. Pasiftir bu açıdan ve içeriye dönüktür. Bizi dünyadan almaya ve zihni çevrelemeye çalışır.
-Sitedeki şair/yazar bekleyen değil, gidendir. Okurla arasındaki fiziksel mesafeyi, ekonomiyi ve ritüelleri sıfıra indirmiştir. Bu yüzden aktiftir. Yayımlandığı mecra gereği okuru dünyadan koparamaz. Ama okurun dünyasına müdahale eder. Mücadelecidir.
-Şair/yazarlar bir dergi içerisinde yer aldıkları zaman; unvanları, yüzleri, sesleri, kıyafetleri derginin o iki kapağı arasında erir. Bu yüzden dergi kendine özgü bir adalet, eşitlik ve anlayışla yer verir şair/yazarlara. Sadece o ana konu olan metinle sahneye çıkılır. Bu açıdan derginin, diğer eser yayımlama biçimlerine nazaran kendine özgü bir metin yayımlama ve yaygınlaştırma sağlığı vardır.
-Sitede ise böyle bir durumdan bahsedemeyiz. Şair/yazar orada; sesiyle, yüzüyle, sosyal medyadaki popülerliğiyle vardır. İyi fotoğrafı olan, yüksek takipçisi olan şair/yazar metin dışı alandan istifade eder. Kendisini öne çıkarır. Metnin internet üzerinde aldığı ilgi (rt, fav vs.) şair/yazarı kendi küçük demokrasisinde sorgulanamaz kılar. Belki de internetin en büyük problemi, bu kişisel demokrasidir.
-Şair/yazar dergide metin yayımlayacağı zaman ortalama muhatap kitlesini bilir. Bu bir metnin; içeriğini, konusunu ve üslubunu belirleyen zihinsel bir alışkanlık olarak metni düzenler.
-Şair/yazar sitede bir metin yayımlayacağı zaman bu metnin herkese kolayca ulaşacağını bilir. O “herkes” metnin; içeriğini, konusunu ve üslubunu metni yazma sürecinde etkiler. Bu yüzden internetin ulaşılabilir olma özelliği, metni revizyondan geçirir. Sonuç olarak internetin kendisi bugün hepimizin genel yayın yönetmenidir.
Özetle şu iki meseleyle karşılaşıyoruz. Sosyal medyanın belirleyici olmadığı dergi dönemlerinde, şair/yazarın metin dışı alandan aldığı destek hemen hemen sıfıra yakınken (genel yayın yönetmenlerinin tutumları haricinde) bugün şair/yazar; metin dışı alanıyla var olan bir persona olarak metin oluşturmaya devam ediyor. Hikayesi ve biyografisi çözülmeye devam eden ve metin dışı alanlarla, sanal kümelenmelerden istifade eden şair/yazarın eleştirilme ölçütleri bugün belki de yeniden düşünülmelidir.
Görünen o ki internetteki şair/yazarın çözülmesi, onu aslında bir tür gerçekliğe yaklaştırdı. Artık giyim kuşamını, dinlediklerini hatta insan ilişkilerini bile biliyoruz. Bir tür gerçekliğe doğru çözülmeye devam eden şair/yazarın karşısında ise ahlaktan daha büyük bir konu yok gibi görünüyor.