zambak uykusunda titriyor; bak işte atlas bir çığlık
zehir gibi işliyor aklıma cumbalı her haneden
bir çağrının yaban oluşu, kapanan huruf
zarflar, hatlar, acıyla işleyen hece hece temaşa
kırık bir kuşun göğsü sarkmakta nakşedilen kurşundan
lâl bir dudakta her lafza titrer aşka özgü değil
yani bir ipek baştan yitirdiyse o eşsiz dokuyu
bin gülün kanıyla beslendiyse toprağın
yaldızlı fanusun lanetine sığınasın
–ki-
kurumuş bir levhanın silik hatırasıyla
ölümün mukaddes hevesiyle çağdaşsın
ne suret, ne öz, bir kimlik belli değil
titrek kandilin devinimi ağır
gerçek kökten düşer, safsatadan bir çizgi
ver Allah çürüyen zamanın meyvesini
başıboş kalbin çeperinde devrilmiş derviş
biri usulca yoklamış öbürü terk edilmiş
hülyalı, ağır nefesle büyüyen yürek
varlık arığı elleri uzak ücra dem
yaşam dolu hinlik yavaş akan sızı
tarihsizsin kendini imha eden mısraya
hâl bu ya yüzünde yazmıyor her yasa
gök kıralım