i.
yakupaleyhisselam sünnetince üzgün ve körüm
ben alıyorum bu nefesleri dedin ve göğsüm genişledi
seni demekten korkmamışım, bu dudağımı titretti
istedi ne hayırlar istediğini anlayamadan isteyen bin kışlı çocuk
elinden süd, abanın altı, alnın, hırkan ve başkasidecilik
nikomedya gitmiş namı kalmış, karımla dolcevita
ışık distopyalarından geçerek, ışık cehennemlerinden
sen nereye gittiysen özgürlük orada vardır
herkes gibi biliyorum ben de bu haritaları, ama,
bilmemkaç miligram zehirsiz duramazmışım telaşsız
termosumda yapma kahve, yüreğimde sen
herkes seni seviyor, seni herkes seviyor, Allah beni hırslı yaratmış
felyahrus diyor şeyhim mağripten, diyor ama
çok korkuyorum bir gün ben de, ben de bir gün –diye–
dalıvermezsem boğaz’ın demirine aşktan yanıp
iki şeyim yitti gitti çocukluğum gençliğim sen geldin
şu ılıcanın suyu gibi ağzımdan köpürerek sana iman
son nefeste sana da vallahi sen de kulu ve resulüsünle
dilimin üstüne nur altınından bir cennet lirası
koy da, sıkıntısız hoşgeldinleneyim diyorum
ii.
muhammed’in şarabından içen gelir mi kendine
ateşe şarap damlası taşıyan karınca menem
ikimize has bir kadeh düşlüyorum sen ü ben âresinde
her yerde atalarımın taş kavukları ve ateşin
ateşin taş kavuklu kalp kenâresinde
neretva suyunda durdum seni düşündüm
siz kadehlerimizi düşündünüz mü hiç peki
blagay kalaba, sarı saltuk uyanabilir
dağın göğsünden fışkıran buna suyu ve göğsümden
ve göğsümden fışkıran, ya allah, muhammed suyu
ateş daha yaradılmamıştı bir selamınla yandığımda
bölüşüldüğünde bu kumaş, bana yanık kısmı düştü
dağ ve gök ve güneş şu yaşıl suya baksın
bir akis böylece belki, ayın yüzüğe girişi
sen miydin o şahin, senin miydi, ya sen mi gönderdin
bir göğüs kabartısıyla beni şikâr eyledi
iii.
taş kavuklu atalarımız
adını kazımışlar çekildiğimiz yerlere
beynimin kıvrımlarına sen de
ve şu siyah kalbimin
bir gül iliştir benim
sonra ağzımdan
bir çivit servisi bitecek
adın masmavi
iv.
iki gökkubbe olsun üstümde
o derin ak-kara
rüya gerçek yaratığı