Kendi kimliği içinde yok olan duyguların tecrübesini yeni bir bedenle kıracağını düşünen insan formu yeni. Yeni hiç bu kadar tecrübesiz ve ilkesiz olmamıştı galiba.
Çağdaş toplum, özellikle tıp teknolojisi, transeksüel ameliyat ve estetik ameliyatla insanların bedenlerini yeniden yaratıyor. Kadim olanın aşağı, deforme edilebilir, yaralanıp ölebilir gördüğü beden, şimdi protez ve simülasyonlarla cilalanarak bedenden kurtulmayı mümkün kılıyor. Bilim ve teknolojinin safına giren manadan ve ruhtan ayrılan bedenin yeni yüzü hepimiz için alışılmışın dışında.
Kontrol edilmiş bir bedenin metinde ortaya çıkardığı özne, bedenin tecrübesiz ve hakikatsiz duyumlarını nasıl dile getirebilir? Özne, kendi bedenindeki duyumlar ve duyguların getirdiği bir farkındalıkla geçmiş tecrübeleri, şimdiki zamanın ve geleceğin tedirginliğini eşzamanlı olarak dile getirirken şiirsel öznenin jesti metnin içindeki göndermeleri nasıl biricik kılacak?
Protez ve estetikle yapılanmış gerçek dışı beden, metinden yazı ve sesin alınıp metnin görsel bir şölene dönüştürülmesine benziyor. Görüntü dayatılıyor, metin çekiliyor. Beden deforme edilerek yeniden yaratılıyor cinsiyet çekiliyor.
Böyle bir ortamda feminist teorinin kadın tecrübesinin aktarımı, dişil dil tezi ne kadar yerinde?
Bugün bedensel olarak erkeklik ve kadınlık tecrübesi ne kadar gerçek? Var olagelmiş ve kültürle harmanlamış dili oyun dışına bırakmak ve tecrübe edilmemiş züppeliklere yönelmek daha tekinsiz ve yavan olmasına rağmen neden kışkırtılıyor? Metin bağlamında kadın bedenini “içeriden” yazmak, Cixous’un dişil yazınla ilgili en önemli vurgusu olan kadınların kendi bedenleri üzerine yazmaları meselesini, buradan hareketle nasıl okuyabiliriz? İçeriden yazmanın mümkünlüğü artık estetize olmadı mı?
İnsan doğası
Marshall Sahlins, Batı medeniyetinin sapkın ve hatalı bir insan doğası anlayışı üzerine kurulduğunu ve Batı toplumları dışında bu anlayışın yer etmediğinin altını çizmişti. Feminist eleştiri ise, insan doğasını kültürün ve tarihin karşısına koyarak bir temellendirmeye varıyor genelde. Kültür kavramı, erkek egemen kültürle aynı anlama sahip bu anlayışta. İnsan doğası, devlet, tarih, kültür konularında ve sonuç olarak dilde nasıl bir öze ulaşacak?
Nilgün Marmara, Birhan Keskin ve Didem Madak’ın şiirlerini, feminist argümanlarla analiz eden bir tezde üç şairin ortak yönlerine odaklanarak “dişil dil iskeleti” çıkaran bir anlayış gördüm. İliği çıkarmak için kemiği kıralım ancak Türkiye’de bir kadının yazıyla, metinle, bedenle irtibatını biçimlendiren hususlar neler olmalı bunu biliyor muyuz? Bence tarihsel bir bilinç, histerik çağrışımlarından uzak bir biçimde kuram ve eleştirinin temel bileşenlerinden biri, belki de birincisi olmak zorunda.
Tarihsel bilinç ve sürekliliğin dışında oluşturulan kadın vurgusu kadınlık ve erkekliği hiç bu kadar köreltmemişti. Kimlik vurgusunun aşırılığı işgale dönük örtük bir tüccarlık içeriyor çünkü. Mesela bu kadar barıştan bahsedilen bir ortamda savaş ve işgalin egemenliğinin sürmesi gibi. Çocukluk, erkeklik, travmatik kuşaklar… Yahudi işgali gibi, tekinsiz ve ısrarcı, üstelik zalim. Sapkınlık aşırılık ve şüphesiz yapayın ısrarından, tabii olan işgalci değildir.
Bedenin Dili
Susan Sontag, günlüklerinde zihin hayatını tarif ediyor: "Hırs, iştah, aşerme, özlem, arzulama, tatminsizlik, kopuş, eğilim” ne kadar kadın ve bedene, kendisine dair. Lale Müldür şiiri mesela sıradanın anlam katmanlarını aşar ve kendinden taşar. Özne varoluş ve derinlik peşindeyken cinsiyet ve kimlik ötesinde, dilde ve beden ötesindedir.
Kadın biyolojinin işi, şiire sıkıştırılmaz. Yine de edebiyattan bakarsak kadın bedenini içeriden yazabilecek konumda mı? Bedenler estetikleştikçe eril özneye daha çok yaklaştı. Plastik cerrahi müdahaleye açık "özgür" bir beden doğurganlığı yitirerek daha çok tahakküm altında kaldı ve erilleşti aslında. Modern dünyanın ve Nilgün Marmara’nın ataerkil bulup reddettiği doğurganlık, kadın bedeninden alınıp yapay rahimlere bırakılıyor. Makinanın şiir yazması gibi.
Cixous, İrigaray, Kristeva'nın vurguladıkları kadınların kendi dil, tarih ve kültürlerini oluşturması gerekliliği bugün varoluşa zıt, cinsiyetsiz, aleyhte propagandaya dönüşmüş durumda.
Şiir bedeni aşar sesi belirleyen şairdir. Bu sebeple Feminist teori tezleri şiir söz konusu olunca zayıf kalmaya devam edecektir. Görselliğin belirleyiciliğinin merkeze oturduğu bir dönemde olsak da kadim olanın aktarımını silikonsuz ve protezsiz savunmaya devam edecek metin dili şiirdir. Ses kalır, yapay dağılır.